12 Mayıs 2008 Pazartesi

STARBUCKS

1960larda ABD'de günlük ortalama kahve tüketimi 3.2 iken 1988lere gelindiğinde bu oranın 1,67ye düşmesiyle stratejisini yenilemeye ve daha büyük bir kitleye hitap etmeye odaklanan Starbucks günümüzde 60lardaki oranı fazlasıyla katlamıştır.Bunda Starbucks'ın marka olarak soğuk ve ulaşılmaz bir imaj çizmek yerine,'biz'kavramıyla sıcak bir Starbuck ailesi yaratması büyük rol oynamıştır.
Aslında biraz düşününce bu markanın tüketicisine ne vadettiğini bulmak hiç de zor değil.Starbucks kahveyi ve kahve içmeyi sosyal bir etkinlik haline dönüştürüyor.İnsanların kahveyi,toplumu,dostluğu paylaşabileceği özel köşeler yaratıyor.Sabahın erken saatlerinden geceye kadar açık olması,güzel ve seçkin müzikler çalması ,ki dinlediğiniz müziğin cdsini hemen ordan satın alabilmeniz ayrı bir güzellik,gazetenizi alıp kendinizi şımartabileceğiniz bir ortam yaratması ulaşmaya çalıştığı kitleyi markaya bağımlı hale getirmeyi sağlıyor.
Pazarlamayla ilgili bir kitapta vurgulanan bir düşünce önemli.Starbucks'ın bir tatil şirketine benzemesi ve yoğun yaşamlarımızdan sıyrılıp kısa bir tatile çıkmamız düşüncesi markanın yarattığı katma değeri ortaya koyuyor.Aslında bir liralık bir kahveyi 6 lira ödeyerek içiyoruz.Benim kahvem,benim beğenim diyerek istediğimiz çeşitte ve aromada kahveleri,bunun yanısıra çay ve yiyecekleri tüketebiliyoruz.Marka bu noktada müşterisiyle iyi bir iletişim ve bağ kurmuş oluyor.
Bunların yanısıra Starbucks'ın tv reklamları yapacağını açıklaması,neredeyse her köşede açılması onun biraz daha üst segmenti hedefleyen bir marka olmasından ziyade mc donalds mantığına yaklaştığı gibi eleştirilere maruz kalmasına sebep oluyor.Daha çok satışı hedeflemek bazen markayı hedef kitlesinden uzaklaştırabiliyor neticede.
Sonuç olarak bir marka sizi günlük yaşamdan bir dakika bile uzaklaştırabiliyorsa başarılı olmaya başlamış demektir.

Hiç yorum yok: